Firmalar, 1990’ların başında Demir Perde’nin düşmesi, Çin’in küresel entegrasyonu ve nihayetinde Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımı ve konteynırlaşmanın artmasıyla üretimi düşük ücretli ülkelere taşımaya başladılar. 1990 ile 2008 küresel mali krizi arasındaki döneme, küresel değer zincirlerinin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturduğu yüksek küreselleşme dönemi denir.
Şimdi yeni bir düzene doğru evriliyoruz…
Düşük ücretlere rağmen, uzun yollar, tesisine sahip olmadığın üretimler, ülkelerin pandemi ile beraber farkına vardıkları ulusal riskler haline dönüştüler. ABD’nin sağlık gereçleri ihtiyacını karşılayamaması “küreselleşme” karşıtlarının ekmeğine yağ sürdü. Namı değer “Apple” yenmiyordu. Sahip olunan patent, lisans ve en nihayetinde nakit para bile ihtiyaçları gideremiyordu. Zira her bir maskenin fiyatı bir hayat ile eşdeğer olmuştu. Bu noktada Kızılderili lideri Şef Seattle’nin meşhur “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” lafı aklımıza geliyor. Ama süreç ilerliyor, nihayetinde, yalnızca iş yerinde derin teknolojik zorluklara hakim olan ve onları fırsata dönüştüren şirketler ayakta kalacak ve Dördüncü Sanayi Devrimi’nde başarılı olacaktır. Nesnelerin interneti ve yapay zeka (AI) gibi yeni dijital teknolojiler kullanarak uyum sağlamayan kuruluşlar Dördüncü Sanayi Devrimi’ne hazır olamayacaklar ve pazarlarının üçte ikisinin 2022’ye kadar yok oluşunu seyredeceklerdir.
WEF (World Economic Forum) artık teknoloji, yaptığımız her şeye gömülüdür, dünyayı yaşama, çalışma ve deneyimleme yöntemlerimizi geliştirmektedir. Dünya Ekonomik Forumu raporundaki Paylaşılan Dijital geleceğimize göre, gelecekteki hemen hemen tüm organizasyonlar dijital olacak ve tüm küresel GSYİH’nın yüzde 60’ı 2022’ye kadar dijital kaynaklardan gelecek.( Our Shared Digital Future 2018)
Devamı Z Raporu Mayıs 2020 sayısında…